Tomakin Ailesi
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
Tomakin Ailesi

Hepimiz için tüm Tomakinler için...
 
AnasayfaAnasayfa  PortalPortal  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 Türklerin Anayurdu ve Yayılmaları

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Tomakin
Kurucu ve Admin
Kurucu ve Admin
Tomakin


Erkek Mesaj Sayısı : 238
Yaş : 31
Nerden : İstanbul
Ruh Halleri : Türklerin Anayurdu ve Yayılmaları Asik10
Tuttuğu Takım : Türklerin Anayurdu ve Yayılmaları 1447
Kayıt tarihi : 11/04/08

Türklerin Anayurdu ve Yayılmaları Empty
MesajKonu: Türklerin Anayurdu ve Yayılmaları   Türklerin Anayurdu ve Yayılmaları EmptyCuma Mayıs 09, 2008 5:45 pm

Türklerin Anayurdu ve Yayılmaları

Türkler M.Ö. 2000 yılından daha eski çağlarda, Orta Asya'da Sayan-Altay dağlarının kuzeybatı bölgesinde, Yenisey ırmağı boylarında yaşıyorlardı. M.Ö. 1500'lerde oturdukları geniş bölge Sayan dağlarından Altaylar'a ve Tanrı dağlarına kadar iniyor, batıda Urallar'a kadar uzanıyor, güneyde Balkaş gölünü, güneybatıda Aral gölünü, Hazar denizini ve kuzeydoğu bozkırlarını içine alıyordu.

M.Ö. 1100 yıllarından itibaren Türkler ilk yurtlarını boşaltarak Altaylar'a inmiş, Türkistan'a (Doğu ve Batı Türkistan) yerleşmişlerdi. M.Ö. yedinci yüzyılda, Ordos, Volga ve Kuzeybatı Asya olmak üzere üç yöne göç yapılmıştı: Yakut Türkleri Kuzeydoğu Sibirya'ya göç etmişti. Onlarla bir süre yaşayan Çuvaşlar ise batıya yönelerek Ural dağlarının güneyine indiler.

M.Ö. 4. ve 3. yüzyıllarda Türkler hem batıda, hem doğuda yoğun olarak göründüler. İrtiş nehrinin batısında ve Hazar çevresinde yaşayanlara Batı Türkleri; doğuda, iç Asya'nın çeşitli yerlerinde ve kuzeybatı Çin'de yaşayanlara ve buralara hâkim olanlara Doğu Türkleri denildi.

• Yayılma sebepleri

Türkler yaradılış olarak taşkın ruhlu, çok hareketlidirler. Fakat göçlerin asıl sebebi bu özellikleri değildir. Türk göçlerinin ilk sebebi ekonomiktir. Nüfusun artması, anayurt topraklarının büyük hayvan sürülerini otlatmaya yetmez hâle gelmesi ve kuraklıkların hüküm sürmesi asıl sebeptir. Bu yüzden, hem nüfusları az, hem de toprakları çok verimli olan komşu ülkelere doğru ilerlediler. Başlangıçta ele geçirdikleri yeni topraklar hemen hemen ıssızdı ve bunlara sahip görünenler de o verimli yerleri öylece bırakmışlardı.

Bazen Türkler de yabancıların baskısına uğruyor ve özellikle bozkır hayatı yaşayan boylar yurtlarını terketmek zorunda kalıyorlardı. Çünkü, yabancı bir devletin idaresinde olmak, bağımlı yaşamak onların katlanabileceği bir durum değildi ve hür ve bağımsız kalmak Türklerin asıl özelliği idi.

İlk büyük Türk İmparatorluğu'nu kuran Hunların, Orhun-Selenga ırmakları ile bu ırmakların batısındaki Ötüken ve daha aşağıda kalan Ordos çevresinde oturduklarını biliyoruz. Bu bölge, bugünkü Moğolistan'ı ve Kuzey Çin'i içine alır.


Milâttan önceki yüzyıllarda başlayan Hım yayılması, milâttan sonra da devam etti. Türkler, çağ çağ çeşitli adlar verdikleri devletlerinin egemenlik sınırını doğuda Büyük Okyanus'a, batıda Avrupa içlerine, kuzeyde Sibirya buzullarına, güneyde Hindistan içlerine ulaştırdılar. Bu yayılmanın ve göçlerin safhaları ana hatlarıyla şöyledir:

•M.S. 2. yüzyılda Hunlar Orhun bölgesinden Güney Kazakistan bozkırlarına ve Türkistan'a,

•M.S. 350 yıllarında Ak-Hunlar Afganistan ve Kuzey Hindistan'a,

•374'ten sonraki yıllarda Avrupa'ya,

•461-465 yıllarında Oğuzlar, Güneybatı Sibirya'dan Güney Rusya'ya ve aynı dönemde Sabar'lar Aral'ın kuzeyinden Kafkaslar'a,

•6. yüzyılın ortasında Avarlar, Orta Asya'dan Orta Avrupa'ya,

•669 yılından itibaren Bolgarlar, Karadeniz'in kuzeyinden Balkanlar'a ve Volga nehri kıyılarına,

•830'dan itibaren Macarlar ve bazı Türk boyları Kafkaslar'ın kuzeyinden Orta Avrupa'ya,

•840'tan sonra Uygurlar Orhun bölgesinden İç Asya'ya,

•10. ve 11. yüzyıllar arasında Peçenek, Kuman (Kıpçak) ve Oğuzlar'ın bir kolu olan Uz'lar, Doğu Avrupa'ya ve Balkanlar'a,

•10. yüzyılda Oğuzlar Orhun bölgesinden Seyhun nehri kıyılarına ve 11. yüzyılda Ma-veraünnehir üzerinden İran'a ve Anadolu'ya göç ettiler. Bilindiği gibi Maveraünnehir Ceyhun ve Seyhun (Amuderya ve Sırderya) havzalarını içine alır.


TÜRK adı. Ve TÜRKİYE adı.

• Türk adı: "Türk" sözü, Türk soyundan olan toplumların genel adı olarak kullanılmadan önce, Türk dilinde bugünkü anlamından başka, "güç-kuvvet" anlamına da geliyordu. Eski Uygur metinlerinde "Türk" sözü bazen "Erkler-Türkler" şeklinde kullanılıyor ve bu söz cins isim olarak "güç-kuvvet", sıfat halinde ise "güçlü-kuvvetli" anlamlarını taşıyordu.

Belgeler, "Türk" sözünün Uygurlar ve Gök-Türk'lerden çok önce de var olduğunu gösteriyor. V. yüzyıla ait Pers yazılarında Turanlılardan, yani Türklerden, "Türk" diye söz edilir. VI. yüzyıla ait bir Bizans kaydında ise Hun Türklerine Hunların dilinden alınmış sıfatla 'Türk Hun' (kuvvetli Hun) denilmiştir. VI. yüzyıla ait Çin kaynaklarında "Türk" sözü, Türk milletinin adı olarak geçmektedir.

Hunların devrinde "Türk" sözünün bugünkü anlamını karşılayan kelime "Hun", (daha doğrusu Kun) idi. Büyük Hun İmparatorluğu'nun egemenliği altında bulunan Türk boyları da bu adı, yani Kun adını almışlardı. Onlara da bir süre Türk Kun (kuvvetli Hun) denmiştir. Türk' sözü bazen "olgun, bilgili" anlamlarında da kullanılmıştır. Oğuz Destanının uygurca anlatımında Oğuz Han'ın danışmanından "Uluğ Türk" diye söz edilir.

"Türk" kelimesi Türk milletinin ve Türk devletinin resmî adı olarak ilk defa Gök-Türk İmparatorluğu tarafından kullanılmıştır. Daha sonra bu imparatorluğa bağlı ama kendi kabile adları ile anılan diğer Türklerin ortak adı olmuştur.

"Türk" kelimesi en eski zamanlarda "Törük" şeklinde söyleniyordu. Zamanla "Türük", en sonunda "Türk" şeklini almıştır. Gök-Türk anıtlarında hem "Türük", hem de "Türk" şeklinde yazılmıştır.


• Türkiye adı: "Türkiye" adı, Türklerin yaşadığı ülkelerin ve Türk devletlerinin adı olarak, Cumhuriyet'ten bu yana değil, 1000 yıldan fazla bir zamandan beri kullanılmaktadır.

Türk devletlerinin ve egemen oldukları bölgelerin adları, kendi tarihlerimizde daha çok kurucu hanedanların, hükümdarların veya hâkim boyların adları ile anılmıştır. (Selçuk Devleti, Harezmşahlar Devleti, Timur Devleti, Babür Devleti, Osmanlı Devleti... gibi). Fakat bu devletlerin hükümdarları da, teba içinde aslî unsur olan toplum da, "Türk" adından, sıfatından asla kopmamış, Türklüklerini her zaman ve her vesile ile belirtmişlerdir. Büyük Selçuk imparatorluğu'nun hükümdarı Sultan Alp Arslan "Biz Türkler, temiz Müslümanlarız ve bid'at bilmeyiz. Bu sebeple Allah hâlis Türkleri aziz kıldı" demiştir.

Osmanlı Sultanı II. Murad Han, 1441 yılında, Timurlu hanedanının ikinci hükümdarı ve ünlü devlet ve bilim adamı Uluğ Beğ'in babası Şahruh Mırza'ya yazdığı nâmede onu "Kendisi gibi büyük Türk hakanı olarak tanıdığını ve tâbi olduğunu" bildiriyordu. Timur'un kendisi de, iran seferinde Şehname'nin yazarı ünlü şair Firdevsî'nin mezarına giderek "Kalk, kalk da hiç durmadan kötülediğin mağlup Türk'ü şimdi gör!" demişti. Kendi adıyla anılan imparatorluğu kuran Timur kendisini şöyle tanıtıyordu: "Biz ki Mülük-ü Turan, Emîr-i Türkistanız; biz ki Türk oğlu Türk'üz; biz ki milletlerin en eskisi ve en ulusu Türk'ün başbuğuyuz!.."

Harezmşahlar Sultanı Alâeddin Mehmed, Abbasî halifesinin elçisine verdiği bir cevapta, "Arapçaya hakkı ile tasarruf edemeyen bir Türk'üm, ancak söylediğiniz hadisin mânasını anladım" demek suretiyle kendisinin Türk, konuştuğu dilin Türkçe olduğunu bildirmiş oluyordu.

Yabancılar, Türklerin yoğun olarak bulunduktan ve hâkim oldukları yerlere her zaman Turkhia (Türkiye) demişlerdir. VI. yüzyılda Bizanslılar bütün Orta Asya'ya "Turkhia", yani "Türklerin ülkesi", "Türklerin yaşadığı yer" diyorlardı. Türklerin Orta Asya'dan batıya doğru yayılmaları sonunda, gittikleri yeni yerlere de "Türkiye" denmiştir. IX. ve X. yüzyıllarda İtil (Volga) ırmağından Orta Avrupa'ya kadar olan bölgeye de Türkiye adı verilmiştir. "Doğu Türkiye" adı verilen bölgede Hazar Türkleri, "Batı Türkiye" denilen bölgede ise Hunlar'ın bir kolu olan Macar Türkleri yaşıyordu. XIII. yüzyılda Mısır'da bir Türk devleti kurulduğu zaman, özellikle Kıpçak Türklerinden Baybars'ın yönetiminde genişleyen devletin hâkim olduğu Mısır ve Suriye, yine "Türkiye" adı ile anılıyordu. Araplar, hem bu bölgeye, hem de Türklerin yoğun olduğu, egemen olduğu diğer bölgelere "Arz-üt Türk" diyorlardı.

"Türkiye" sözüne Latince metinlerde de çok rastlanır. Ünlü gezgin Marko Polo, anılarında Anadolu'dan "Turcia Minör (Küçük Türkiye)", Orta Asya'dan "Turcia Majör (Büyük Türkiye)" diye söz eder.

Türklerin Anadolu'ya 1071 Malazgirt zaferinden sonra büyük topluluklar halinde yerleşmeye başlamalarından, yani XII. yüzyıldan itibaren, yabancılar Anadolu'ya hep Turcia (Türkiye) demişlerdir.

1299'da Anadolu'da kurulan Osmanlı Devleti kısa zamanda güçlenip büyüyünce, devletin hâkim olduğu bölgeler, devleti kuran Osman Gazi'nin adı ile anılır oldu. Fakat Osmanlı Türkleri'nin hâkim olduğu bölgelere yabancılar hem Osmanlı Devleti, hem Türkiye demeye devam ettiler. Osmanlılar'ın hâkim olduğu bölgelerin dışında kalan, ama yine Türk-ler'in yaygın olduğu yerlere, coğrafî bölge ve ülke adı olarak yine Türkiye, Türk Eli, Batı Türk Eli veya Doğu Türk Eli, Doğu Türkistan, Batı Türkistan denmiştir.

Osmanlı imparatorluğu'nun çöküşünden ve hanedanlığın kaldırılmasından sonra kurulan yeni Türk Devleti'nin adı elbette Türk Devleti, ülkesinin adı elbette yine Türkiye olacaktı ve Türklerin ülkesine Türkiye denecekti
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.tomakinlerailesi.de.vu
 
Türklerin Anayurdu ve Yayılmaları
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Tomakin Ailesi :: Ödev-Tez-Konu Anlatımı :: Tarih-
Buraya geçin: